Her ne kadar karşımızdaki kişiyi bir bütün olarak değerlendirsek de iletişim kurmaya başlarken bir insanda dikkatimizi çeken ilk bölge yüzdür. Yapılan bilimsel çalışmalar yüzün güzel ya da çirkin olarak algılanmasının çok büyük oranda kültürden bağımsız olduğunu ortaya koymuştur. İnsan beyni bir yüzün güzel olup olmadığını son derece hızlı bir şekilde algılar ve kaydeder. Genel olarak tüm kadınlar bunun bilinciyle yüzlerine oldukça fazla özen gösterirler.
Yüzün genç, taze, parlak, zinde görünmesi ihtiyacı yüzle ilgili, krem, losyon, peeling ürünleri üreten firmaların oluşmasına neden oldu. Fakat yüz yaşlanması sırasında ciltte ve cilt altı yağ dokusunda oluşan erime ve incelmeye bağlı oluşan doku kayıpları bu kremler ile önlenemedi. Yaşlanmaya veya travmalara bağlı kaybolan hacmi ve dolgunluğu geri kazandırmak, kırışıkları azaltmak, cildi içerden nemlendirmek için dolgu maddeleri üretildi. Ameliyatsız yapılabilmesi, kolay uygulanabilmesi, hemen sonuç alınması, yan etkileri pek fazla olmayan işlemler olması bu uygulamaların yaygınlığını arttırdı ve bu alanda yapılan AR-GE çalışmaları sayesinde daha güvenilir ürünler kullanıma girdi.
Geçici, yarı kalıcı ve kalıcı olmak üzere üçe ayrılan dolgu maddelerinden en popüler olanı geçici etkili olan hyaluronik asit içerikli dolgu maddeleridir, çünkü kalıcı dolgularda yan etki görülme ihtimali daha fazladır. Genelde jel formunda, akışkan olan bu dolgular enjekte edilerek kullanılır ve enjekte edildikleri bölgeden geri çekilmeleri mümkün değildir.
Hyaluronik asit zaten vücudumuzda oldukça yüksek oranda bulunan doğal bir molekül olup teknolojik olarak bakteri kaynaklı elde edilebilir. Bu nedenle alerjik reaksiyon yapma ihtimali hayvan kaynaklı olanlara göre daha düşüktür. Kanserojen etkisi yoktur. Ağırlıklı olarak yüzde kullanılmakla birlikte, dolgu maddeleri vücudun diğer bölgelerinde de kullanılabilmektedir.